Tacettin DURMUŞ
Bilgen, partisinin Genel Sekreteri Müslüm Doğan, İzmir İl Başkanı ve MYK üyesi Fatih Erdinç, Kars İl Başkanı Sedat Cihangir ile il örgütünün de katıldığı toplantıda gazetecilere açıklamada bulundu.
Kars’ta faaliyet gösteren Merkez Özel Duru Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezini de ziyaret eden Bilgen, Partisin gündeminde 3 önemli konu olduğunu, Türkiye siyaseti için acil ve öncelikli olarak belirledikleri önerileri Kars’ta açıkladı.
Partisinin Kars İl Başkanlığında açıklamada bulunan SES Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Van’ın Muradiye ilçesinde gerçekleştirdikleri halk buluşmasının ardından memleketi Kars’ta da; Türkiye gündemi ile ilgili gün geçtikçe siyasetin sorun çözme kapasitesinin ortadan kalkmasını değerlendirme ihtiyacı duyduklarını söyledi.
SİYASETÇİNİN ÖNCELİKLİ AMACI TOPLUM YARARINA SİYASETİ İNŞA ETMEKTİR
Siyasetin toplum için yapıldığını ve siyasetin toplumun sorunlarını çözmek için yapılması gerektiğine de dikkat çeken Bilgen, “Siyasi partiler, bu sorunları çözebildiği kadar değerlidir. Siyasi liderlerden beklenti de toplumu karamsarlıktan çıkartmak ve toplumda bir umut oluşturmaktır. Ne yazık ki Türkiye’de siyaset, böyle bir rol oynamıyor. Türkiye’de siyasetçiler sanki karamsarlığı arttırdıklarında, çıkmazı daha çok konuştuklarında, toplumda bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Onun için Türkiye siyasetinin öncelikli ihtiyacı toplum yararına siyaseti inşa etmektir. Biz bunun için yola çıktık. Biz bu niyetle ve bu umutla yeni bir siyasi çalışma yöntemini tercih ettik.” dedi.
Türkiye siyaseti için 3 önemli acil ve öncelikli çağrılarını açıklayan Ayhan Bilgen, Türkiye’de toplum yararına siyaset için hem iktidara hem de muhalefete çağrıda bulundu. Bilgen ilk çağrısında; Türkiye’nin 2’ici yüzyılının anayasasını yapacak bir kurucu meclisin inşasının bütün partiler tarafından hedeflenmesi olduğunu dile getirdi.
İkinci çağrısının ise ülkede artık seçim güvenliği gibi tartışmaların ortadan kalkması ve onun içinde seçimler sırasında oy kullanma sürecinin kameralar ile kayıt altına alınması gerektiğini de dile getirdi. Son çağrısında ise acil ekonomik olağan üstü tedbirler alınması gerektiğine vurgu yaptı.
TÜRKİYE’NİN 2’İNCİ YÜZYILINDA KAPSAYICI YENİ BİR ANAYASA YAPMASI GEREKİYOR
SES Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen iktidar partisi ve muhalefet partilerine yaptığı çağrıları şu şekilde sıraladı: “Türkiye’de kutuplaşmayı ve kamplaşmayı aşmak için kucaklayıcı ve kuşatıcı bir anayasa yapmak gerekiyor. Cumhuriyetin 2’inci yüzyılına girerken önümüzdeki 2023 yılı Cumhuriyetin 100’üncü yılı olacaksa, 2’inci yüzyıla, içinden geçtiğimiz yüzyılın sorularını çözecek bir anayasa ile girmeliyiz. Daha demokratik, eşitlikçi ve sivil bir anayasasın aynı zamanda yapılması yönteminin demokratik olması gerekir. Toplumun hiçbir kesimini dışlamayan, bütün kesimlerin kendisine aidiyet hissi içerisinde hissedeceği ve Cumhuriyetin de her kesin Cumhuriyeti olduğunu, kimsesizlerin kimsesi olduğu inancı ve algısını güçlendirecek bir 2’inci yüzyıl planlaması yapmak zorundayız. Dolayısıyla bütün siyasi partilerin gündemlerinde ister başkanlık, isterse parlamenter sistem olsun Anayasanın bir toplum sözleşmesi olduğu bilinciyle hareket etmesi gerekir. Anayasa kavga edilecek bir zemin değildir. Anayasa üzerinde uzlaşılacak kapsayıcı, güçlü ve yeni bir sayfa açmaktır. Bu dolayısıyla 40 yıllık askeri darbe anayasasından Türkiye’yi kurtarmak için bütün siyasi partilerin masada konuşulacak şeyleri şimdiden kamuoyuna deklere etmek yerine önce masaya oturmak, diyalog içerisinde Türkiye’nin sorunlarını çözmeye açık davranma ve güven içerisinde hareket etmek zorundadır. Dolayısıyla birinci yol haritamızın birinci önceliği 2023 yılında bir kurucu meclis rolü oynayacak bir parlamentonun ortaya çıkmasıdır. Bu kurucu meclis aynı zamanda Türkiye’nin gelecek yüzyılının sorunlarını çözecek öngörü ile yeni bir anayasayı yapmak olmalıdır.
SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN KAMERA KAYDI YAPILSIN!
İkinci önemli çağrımız ise; böyle bir kurucu meclisin adil, eşit ve toplumun hiçbir kesimini dışlamaması için seçim güvenliğinin garantiye alınması gerekiyor. Şimdiden hiç kimsenin seçimler ile ilgili şaibe oluşturmaması gerekir. seçime ve sandığa dair güveni sarsacak, toplumun siyasete katılımını zorlaştıracak, toplumun siyasetten beklentisini gittikçe daraltacak söylemlerde bulunmaması gerekiyor. Sandık güvenliği ebetteki önemlidir. Bir tek oyun bile heba olmaması, bir tek seçmenin bile iradesinin dışarıda kalması gerekir. Hele ki kurumcu meclisten bahsediyorsak, Türkiye’nin gelecek yüzyılda daha güçlü olması, vatandaşlarımızın daha mutlu olması için bir yeni anayasan bahsediyorsak böyle bir anayasayı yapacak meclisin de hiçbir kesimi dışlamadan parlamentoda temsilini sağlamamız gerekiyor. Dolayısıyla seçim güvenliği konusu üzerinde polemik yapılacak, daha bugünden vatandaşı seçimden ve sandıktan soğutacak, karamsarlığa ve umutsuzluğa yöneltecek söylemler yerine somut çözüm önerilerine odaklanmalı. Yani yeni bir Cumhuriyet vatandaşlığına ihtiyacımız var.
SEÇİMLER İÇİN ÇOK CİDDİ BİR ÖNERİDE BULUYORUZ
Başta iktidar partisi olmak üzere tüm partilerimize ve YSK’ya çağrıda bulunuyoruz. Seç, im güvenliği abartılacak bir risk değildir. Seçim güvenliği sağlanabilir. Bu bugünkü teknolojilerle son derece mümkündür. Nasıl üniversite sınavlarında kamera yöntemiyle güvenlik sağlanıyorsa yani bir şaibeyi önleyecek kamera görüntüleri alınabilir. Yani seçimlerde yani pusulalar ve zarflar açılırken, seçim kurulu görevini başına geçerken önce kameraları açarlar oy kullanımı sırasında da her hangi bir baskı var mı? Başkasının yerine oy kullanılıyor mu? İnsanlar engelleniyor mu? Yada seçim kurulları işlerini doğru yapıyorlar mı? Oy kullanımı bitene kadar sayım yapılıp tutanaklar bağlanana kadar kameralar çalışır. Bunun için ek bir maliyete de ihtiyaç yoktur. Yani başta ÖSYM’deki olmak üzere tüm devlet kurumlarında ki kameralar seçimler de kullanılabilir. Yani sadece kamera kaydı yöntemiyle bugünden seçimin güvenliği ile ilgili her türlü şaibe giderilebilir. Muhalefetin de seçim sonraları her zamanki tartışmaları yapmamış olur. Yani seçim sonrası var şaibe kuşkusu tıpkı futbol maçlarında da olduğu kamera kayıtları izlenerek sorunlar ortadan kalkmış olabilir. Yani sınavlarda ve sporda yaptığımızı seçimde de yapabiliriz.
ACİLEN EKONOMİK OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLMELİ!
3’üncü öncelikli acil çağrımız ise; acilen ekonomik olağanüstü hal ilan edilmelidir. Bu çağrımızın polemiğe neden olacağını ve tepki göreceğini biliyoruz. Daha önce bir akademisyen tarafından paylaşıldığı gibi; önce iktidar partisi çevresinden tepki aldı sonra da muhalefet tepki gösterdi. Kim ne tepki gösterirse göstersin Türkiye toplumunun huzuru ve güveni kimsenin konforundan daha az önemli değildir. Burada bir takım kavramlara kapılıp bunun üzerinden polemik yapmak yerine Türkiye’nin acil derdine derman olmak zorundayız. Şu anda Türkiye tarihinin hiçbir döneninde olmadığı kadar yüksek faiz ödüyor. Faiz ödemeleri anapara ödemelerinin üzerine çıkmış durumdadır. Böyle bir ekonomi ile yürümek ve yarına çıkmak mümkün değildir. Sadece borç batağında kendimizi kandırıyoruz. Böyle ekonomi düzelmez. Yine Türkiye’nin dış ticaretle ilgili kamu harcamaları ve cari denge ile ilgili bulunduğu durum son derece tehlikeli bir durumdur. Dolayısıyla kavramlara takılmayalım, ama acil tedbirler içerecek ekonomide olağanüstü hal sürecini başlatalım. Bu totaliter rejim demek değildir. Bu bir seferberlik ilan etmek demektir. Partiler üstü bir anlayışla ekonominin temel doğrularını ve Türkiye gerçeğini görerek acil tedbirler almak demektir. Bunun içerisinde kamu harcamalarının özellikle genel idari harcamalarda çok ciddi tasarruf tedbirleri paketi açıklanmalıdır. Yani kamu araçları, yüksek fiyatlarla kiralanmış olan kamu binaları gibi harcama kalemlerini minimize etmek zorundayız. Böyle bir hoyratça harcama bu koşullarda artık olmamalıdır. Bu konuda önce devlet kendi harcamaları ile ilgili kendisine çeki düzen vermesi yani ayağını yorganına göre uzatmalı ki onun için tasarruf tedbirleri toplumda inandırıcı bulunsun.
DÖVİZ RİSKİ ÖNEMLİ BİR SORUNDUR
Döviz riski önemli bir sorundur. Dövizde de minimize edici tedbirler alınmalıdır. İthalata dayalı modelden yerli üretimi teşvik eden alternatif ürünleri özendiren bir vergi politikası ve bir para politikası oluşturulmalıdır. Türkiye’nin ithalata çok büyük harcama yapması ve ithalat ile ihracat dengesizliğinden kaynaklı Türkiye ekonomisindeki döviz dalgalanmalarının önüne geçilmelidir. Ayrıca Türkiye’de cari açıkla ilgili tercihin uzun yıllardır devam eden, sadece bugünkü ekonominden sorumlu politikacıların değil on yıllardır devam eden cari açığa dayalı modelden kesin ve net bir biçimde vaz geçilmelidir. Bu şekilde piyasaya sıcak para girse bile enflasyonla ve zamlarla mücadele etmek imkânsızdır. Çünkü en yoksul kesimler ne yazık ki yarın makarnanın 2 lira daha pahalı olacağını, bir hafta sonra yağın 10 lira daha pahalı olacağını düşünerek daha fazla stok yapma ihtiyacı hissediyor. Bu psikolojik bir durumdur. İnsanlar artık bir liranın bile hesabını yapıyorlar. Bu davranışlar piyasada talebi yükseltiyorlar. Bu nedenle de fiyatlar düşmüyor ve gittikçe artıyor. Bu garibanın kendi psikolojik çaresizliğinden kaynaklanıyor. Ama bundan daha önemlisi orta ve üst gelir seviyesine sahip olanlar da hızlı ve yüksek oranda kar etmek için ihtiyaç fazlası alım yapıyorlar. Tüm bunlar enflasyonu daha da arttırıyor.” Dedi.
Bilgen, partisinin Genel Sekreteri Müslüm Doğan, İzmir İl Başkanı ve MYK üyesi Fatih Erdinç, Kars İl Başkanı Sedat Cihangir ile il örgütünün de katıldığı toplantıda gazetecilere açıklamada bulundu.
Kars’ta faaliyet gösteren Merkez Özel Duru Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezini de ziyaret eden Bilgen, Partisin gündeminde 3 önemli konu olduğunu, Türkiye siyaseti için acil ve öncelikli olarak belirledikleri önerileri Kars’ta açıkladı.
Partisinin Kars İl Başkanlığında açıklamada bulunan SES Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Van’ın Muradiye ilçesinde gerçekleştirdikleri halk buluşmasının ardından memleketi Kars’ta da; Türkiye gündemi ile ilgili gün geçtikçe siyasetin sorun çözme kapasitesinin ortadan kalkmasını değerlendirme ihtiyacı duyduklarını söyledi.
SİYASETÇİNİN ÖNCELİKLİ AMACI TOPLUM YARARINA SİYASETİ İNŞA ETMEKTİR
Siyasetin toplum için yapıldığını ve siyasetin toplumun sorunlarını çözmek için yapılması gerektiğine de dikkat çeken Bilgen, “Siyasi partiler, bu sorunları çözebildiği kadar değerlidir. Siyasi liderlerden beklenti de toplumu karamsarlıktan çıkartmak ve toplumda bir umut oluşturmaktır. Ne yazık ki Türkiye’de siyaset, böyle bir rol oynamıyor. Türkiye’de siyasetçiler sanki karamsarlığı arttırdıklarında, çıkmazı daha çok konuştuklarında, toplumda bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Onun için Türkiye siyasetinin öncelikli ihtiyacı toplum yararına siyaseti inşa etmektir. Biz bunun için yola çıktık. Biz bu niyetle ve bu umutla yeni bir siyasi çalışma yöntemini tercih ettik.” dedi.
Türkiye siyaseti için 3 önemli acil ve öncelikli çağrılarını açıklayan Ayhan Bilgen, Türkiye’de toplum yararına siyaset için hem iktidara hem de muhalefete çağrıda bulundu. Bilgen ilk çağrısında; Türkiye’nin 2’ici yüzyılının anayasasını yapacak bir kurucu meclisin inşasının bütün partiler tarafından hedeflenmesi olduğunu dile getirdi.
İkinci çağrısının ise ülkede artık seçim güvenliği gibi tartışmaların ortadan kalkması ve onun içinde seçimler sırasında oy kullanma sürecinin kameralar ile kayıt altına alınması gerektiğini de dile getirdi. Son çağrısında ise acil ekonomik olağan üstü tedbirler alınması gerektiğine vurgu yaptı.
TÜRKİYE’NİN 2’İNCİ YÜZYILINDA KAPSAYICI YENİ BİR ANAYASA YAPMASI GEREKİYOR
SES Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen iktidar partisi ve muhalefet partilerine yaptığı çağrıları şu şekilde sıraladı: “Türkiye’de kutuplaşmayı ve kamplaşmayı aşmak için kucaklayıcı ve kuşatıcı bir anayasa yapmak gerekiyor. Cumhuriyetin 2’inci yüzyılına girerken önümüzdeki 2023 yılı Cumhuriyetin 100’üncü yılı olacaksa, 2’inci yüzyıla, içinden geçtiğimiz yüzyılın sorularını çözecek bir anayasa ile girmeliyiz. Daha demokratik, eşitlikçi ve sivil bir anayasasın aynı zamanda yapılması yönteminin demokratik olması gerekir. Toplumun hiçbir kesimini dışlamayan, bütün kesimlerin kendisine aidiyet hissi içerisinde hissedeceği ve Cumhuriyetin de her kesin Cumhuriyeti olduğunu, kimsesizlerin kimsesi olduğu inancı ve algısını güçlendirecek bir 2’inci yüzyıl planlaması yapmak zorundayız. Dolayısıyla bütün siyasi partilerin gündemlerinde ister başkanlık, isterse parlamenter sistem olsun Anayasanın bir toplum sözleşmesi olduğu bilinciyle hareket etmesi gerekir. Anayasa kavga edilecek bir zemin değildir. Anayasa üzerinde uzlaşılacak kapsayıcı, güçlü ve yeni bir sayfa açmaktır. Bu dolayısıyla 40 yıllık askeri darbe anayasasından Türkiye’yi kurtarmak için bütün siyasi partilerin masada konuşulacak şeyleri şimdiden kamuoyuna deklere etmek yerine önce masaya oturmak, diyalog içerisinde Türkiye’nin sorunlarını çözmeye açık davranma ve güven içerisinde hareket etmek zorundadır. Dolayısıyla birinci yol haritamızın birinci önceliği 2023 yılında bir kurucu meclis rolü oynayacak bir parlamentonun ortaya çıkmasıdır. Bu kurucu meclis aynı zamanda Türkiye’nin gelecek yüzyılının sorunlarını çözecek öngörü ile yeni bir anayasayı yapmak olmalıdır.
SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN KAMERA KAYDI YAPILSIN!
İkinci önemli çağrımız ise; böyle bir kurucu meclisin adil, eşit ve toplumun hiçbir kesimini dışlamaması için seçim güvenliğinin garantiye alınması gerekiyor. Şimdiden hiç kimsenin seçimler ile ilgili şaibe oluşturmaması gerekir. seçime ve sandığa dair güveni sarsacak, toplumun siyasete katılımını zorlaştıracak, toplumun siyasetten beklentisini gittikçe daraltacak söylemlerde bulunmaması gerekiyor. Sandık güvenliği ebetteki önemlidir. Bir tek oyun bile heba olmaması, bir tek seçmenin bile iradesinin dışarıda kalması gerekir. Hele ki kurumcu meclisten bahsediyorsak, Türkiye’nin gelecek yüzyılda daha güçlü olması, vatandaşlarımızın daha mutlu olması için bir yeni anayasan bahsediyorsak böyle bir anayasayı yapacak meclisin de hiçbir kesimi dışlamadan parlamentoda temsilini sağlamamız gerekiyor. Dolayısıyla seçim güvenliği konusu üzerinde polemik yapılacak, daha bugünden vatandaşı seçimden ve sandıktan soğutacak, karamsarlığa ve umutsuzluğa yöneltecek söylemler yerine somut çözüm önerilerine odaklanmalı. Yani yeni bir Cumhuriyet vatandaşlığına ihtiyacımız var.
SEÇİMLER İÇİN ÇOK CİDDİ BİR ÖNERİDE BULUYORUZ
Başta iktidar partisi olmak üzere tüm partilerimize ve YSK’ya çağrıda bulunuyoruz. Seç, im güvenliği abartılacak bir risk değildir. Seçim güvenliği sağlanabilir. Bu bugünkü teknolojilerle son derece mümkündür. Nasıl üniversite sınavlarında kamera yöntemiyle güvenlik sağlanıyorsa yani bir şaibeyi önleyecek kamera görüntüleri alınabilir. Yani seçimlerde yani pusulalar ve zarflar açılırken, seçim kurulu görevini başına geçerken önce kameraları açarlar oy kullanımı sırasında da her hangi bir baskı var mı? Başkasının yerine oy kullanılıyor mu? İnsanlar engelleniyor mu? Yada seçim kurulları işlerini doğru yapıyorlar mı? Oy kullanımı bitene kadar sayım yapılıp tutanaklar bağlanana kadar kameralar çalışır. Bunun için ek bir maliyete de ihtiyaç yoktur. Yani başta ÖSYM’deki olmak üzere tüm devlet kurumlarında ki kameralar seçimler de kullanılabilir. Yani sadece kamera kaydı yöntemiyle bugünden seçimin güvenliği ile ilgili her türlü şaibe giderilebilir. Muhalefetin de seçim sonraları her zamanki tartışmaları yapmamış olur. Yani seçim sonrası var şaibe kuşkusu tıpkı futbol maçlarında da olduğu kamera kayıtları izlenerek sorunlar ortadan kalkmış olabilir. Yani sınavlarda ve sporda yaptığımızı seçimde de yapabiliriz.
ACİLEN EKONOMİK OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLMELİ!
3’üncü öncelikli acil çağrımız ise; acilen ekonomik olağanüstü hal ilan edilmelidir. Bu çağrımızın polemiğe neden olacağını ve tepki göreceğini biliyoruz. Daha önce bir akademisyen tarafından paylaşıldığı gibi; önce iktidar partisi çevresinden tepki aldı sonra da muhalefet tepki gösterdi. Kim ne tepki gösterirse göstersin Türkiye toplumunun huzuru ve güveni kimsenin konforundan daha az önemli değildir. Burada bir takım kavramlara kapılıp bunun üzerinden polemik yapmak yerine Türkiye’nin acil derdine derman olmak zorundayız. Şu anda Türkiye tarihinin hiçbir döneninde olmadığı kadar yüksek faiz ödüyor. Faiz ödemeleri anapara ödemelerinin üzerine çıkmış durumdadır. Böyle bir ekonomi ile yürümek ve yarına çıkmak mümkün değildir. Sadece borç batağında kendimizi kandırıyoruz. Böyle ekonomi düzelmez. Yine Türkiye’nin dış ticaretle ilgili kamu harcamaları ve cari denge ile ilgili bulunduğu durum son derece tehlikeli bir durumdur. Dolayısıyla kavramlara takılmayalım, ama acil tedbirler içerecek ekonomide olağanüstü hal sürecini başlatalım. Bu totaliter rejim demek değildir. Bu bir seferberlik ilan etmek demektir. Partiler üstü bir anlayışla ekonominin temel doğrularını ve Türkiye gerçeğini görerek acil tedbirler almak demektir. Bunun içerisinde kamu harcamalarının özellikle genel idari harcamalarda çok ciddi tasarruf tedbirleri paketi açıklanmalıdır. Yani kamu araçları, yüksek fiyatlarla kiralanmış olan kamu binaları gibi harcama kalemlerini minimize etmek zorundayız. Böyle bir hoyratça harcama bu koşullarda artık olmamalıdır. Bu konuda önce devlet kendi harcamaları ile ilgili kendisine çeki düzen vermesi yani ayağını yorganına göre uzatmalı ki onun için tasarruf tedbirleri toplumda inandırıcı bulunsun.
DÖVİZ RİSKİ ÖNEMLİ BİR SORUNDUR
Döviz riski önemli bir sorundur. Dövizde de minimize edici tedbirler alınmalıdır. İthalata dayalı modelden yerli üretimi teşvik eden alternatif ürünleri özendiren bir vergi politikası ve bir para politikası oluşturulmalıdır. Türkiye’nin ithalata çok büyük harcama yapması ve ithalat ile ihracat dengesizliğinden kaynaklı Türkiye ekonomisindeki döviz dalgalanmalarının önüne geçilmelidir. Ayrıca Türkiye’de cari açıkla ilgili tercihin uzun yıllardır devam eden, sadece bugünkü ekonominden sorumlu politikacıların değil on yıllardır devam eden cari açığa dayalı modelden kesin ve net bir biçimde vaz geçilmelidir. Bu şekilde piyasaya sıcak para girse bile enflasyonla ve zamlarla mücadele etmek imkânsızdır. Çünkü en yoksul kesimler ne yazık ki yarın makarnanın 2 lira daha pahalı olacağını, bir hafta sonra yağın 10 lira daha pahalı olacağını düşünerek daha fazla stok yapma ihtiyacı hissediyor. Bu psikolojik bir durumdur. İnsanlar artık bir liranın bile hesabını yapıyorlar. Bu davranışlar piyasada talebi yükseltiyorlar. Bu nedenle de fiyatlar düşmüyor ve gittikçe artıyor. Bu garibanın kendi psikolojik çaresizliğinden kaynaklanıyor. Ama bundan daha önemlisi orta ve üst gelir seviyesine sahip olanlar da hızlı ve yüksek oranda kar etmek için ihtiyaç fazlası alım yapıyorlar. Tüm bunlar enflasyonu daha da arttırıyor.” Dedi.