Faruk OCAK: DOLUNAY Derneği Başkanı
Kendi bildiği kültür ve irfan yine bildiği irfanla evlenince hayatiyetini kaybeder. Kültür dumura uğrar ve yozlaşır. Yozlaşma yetmediği gibi çocuklarda zeka geriliği başlar. Bu aynı toprakta daima aynı mahsulü yetiştirmeye benzer. Aynı toprakta hep aynı mahsul yetişirken, mineraller haliyle hayatiyetini kaybeder. Toprak parçasında ne kadar birbirinden farklı ve değişik mahsul yetişirse bitki daha canlı olur. Canlılık insanlarda da eşler ne kadar farklı olursa doğan çocuklar daha gürbüz olur. Gürbüz ve sağlıklı olanlar hem yaratıcı, hem de kendini aşan fikri faaliyetlerde olur. Ne kadar ana baba farklı olursa evlatları daha zeki ve daha canlı... Yoksa değişik olmayan akrabalık kanı ile evlatlarımızın kaderi sabahtan akşama kadar hep aynı olur. Yıldan yıla aynı alışkanlık ve yıldan yıla aynı teferruat... Zaten gerçekler gösteriyor ki değişik kültürlerin birbirine karışması sonucu ancak medeniyetler zirvelere tırmanmıştır. Yoksa akraba aynı akraba ile yetinirse içinde yaşadığı çemberin içinde kalarak herhangi bir hüner, herhangi bir başarı gösteremez. Değişikliklere tahammül etmesek ve değişiklikleri de aramazsak taassup ve yobazlığı sadece kendimize meslek edinmiş oluruz. Okuyorum? Aşiret ve ailelerin ilkel yapısını okuyorum. İnsan sadece biyolojik bir yapıdan ibaret değil. Yapı da sadece et, kemik ve mideden ibaret değil. İnsanların başka görevleri de var. Ve en önemlisi de kültürün çocuklara aktarılması... Çocuklara kültürün aktarılması en büyük mesele çünkü kültürle oynanmaya gelmez. Yoksa kültürsüzlüğe alışmak bilmeyerek yarası ile oynamaktan hoşlanmak gibi bir alışkanlık olur. Kültürsüzlüğe alışmak ve kültürsüzlükten hoşlanmak tehlikelerin en büyüğü... Kaldı ki bunların hiçbiri bilinmeyen teorilere dayanmaz. Kültürümüzü değil de kan bağlılıklarını sadece ortaya çıkarırsak aşiretçilik denilen ilkel aile yapısı ancak yaşamımız olur. Ve akrabalık veraset şekline girerken ilkel aile sadece biyolojik bağlarla tanınmış olur. Ki aileyi yönlendiren biyolojik faktörler değil, kültürel faktörlerdir. Yoksa sadece kan bağlarıyla ilkel aile aşiret ağasına kurbanlık koyun olduğunu tescillerken, zincirleme ve devamlılık da sadece aşiret ağasının veya aşiret şeyhinin işine yarar. Biriken bilgi ve kültür ancak aşiretçiliği ve kan bağı verasetini ortadan kaldırır. Aslında büyük şehirlerde kan bağı ve aşiretçilik biterken, başka bir bela çocuklarımızın başına musallat olmaktadır şimdi… Musallat olan cep telefonlarıyla internet… Bugün çocuklarımızda yerinde kullanılmayan cep telefonu ve internet ile çocuklarımız çekirdekten devşirilmektedir. Ne bize, ne de kendilerine bağlı kalmaktadır… Bu konuda yağmur yağdıracak bulutlar kadar doluyum. Çocuklarımız çok erken değişti. Erken değişti derken, internet belasıyla birdenbire değişiverdiklerini gördük. Ve her çocuk değişim ve gelişimini sadece internet belasıyla hayatındaki güzellikleri hayal dünyasında yaşatmakta. Zaten çocuklar, çocukluklarıyla iyi niyet ve saflıklarıyla kötülükleri düşünmüyor. Çocuklar çocukken, hep de güzel şeyleri düşünürken, güzelin karşıtıyla karşılaşmıyor. İster istemez siyahla beyazın sınırları unutuluyor. Sadece hayal ve hayaller uçuruyor onları. Peki, şimdi aileler ezilmeden ve örselenmeden büyüyen çocuklarına hayatın zorluklarını nasıl anlatacak? Anlatamasa çocukları anlatamadıklarına feda mı edecek? İki kesim de zor durumdadır…
Kendi bildiği kültür ve irfan yine bildiği irfanla evlenince hayatiyetini kaybeder. Kültür dumura uğrar ve yozlaşır. Yozlaşma yetmediği gibi çocuklarda zeka geriliği başlar. Bu aynı toprakta daima aynı mahsulü yetiştirmeye benzer. Aynı toprakta hep aynı mahsul yetişirken, mineraller haliyle hayatiyetini kaybeder. Toprak parçasında ne kadar birbirinden farklı ve değişik mahsul yetişirse bitki daha canlı olur. Canlılık insanlarda da eşler ne kadar farklı olursa doğan çocuklar daha gürbüz olur. Gürbüz ve sağlıklı olanlar hem yaratıcı, hem de kendini aşan fikri faaliyetlerde olur. Ne kadar ana baba farklı olursa evlatları daha zeki ve daha canlı... Yoksa değişik olmayan akrabalık kanı ile evlatlarımızın kaderi sabahtan akşama kadar hep aynı olur. Yıldan yıla aynı alışkanlık ve yıldan yıla aynı teferruat... Zaten gerçekler gösteriyor ki değişik kültürlerin birbirine karışması sonucu ancak medeniyetler zirvelere tırmanmıştır. Yoksa akraba aynı akraba ile yetinirse içinde yaşadığı çemberin içinde kalarak herhangi bir hüner, herhangi bir başarı gösteremez. Değişikliklere tahammül etmesek ve değişiklikleri de aramazsak taassup ve yobazlığı sadece kendimize meslek edinmiş oluruz. Okuyorum? Aşiret ve ailelerin ilkel yapısını okuyorum. İnsan sadece biyolojik bir yapıdan ibaret değil. Yapı da sadece et, kemik ve mideden ibaret değil. İnsanların başka görevleri de var. Ve en önemlisi de kültürün çocuklara aktarılması... Çocuklara kültürün aktarılması en büyük mesele çünkü kültürle oynanmaya gelmez. Yoksa kültürsüzlüğe alışmak bilmeyerek yarası ile oynamaktan hoşlanmak gibi bir alışkanlık olur. Kültürsüzlüğe alışmak ve kültürsüzlükten hoşlanmak tehlikelerin en büyüğü... Kaldı ki bunların hiçbiri bilinmeyen teorilere dayanmaz. Kültürümüzü değil de kan bağlılıklarını sadece ortaya çıkarırsak aşiretçilik denilen ilkel aile yapısı ancak yaşamımız olur. Ve akrabalık veraset şekline girerken ilkel aile sadece biyolojik bağlarla tanınmış olur. Ki aileyi yönlendiren biyolojik faktörler değil, kültürel faktörlerdir. Yoksa sadece kan bağlarıyla ilkel aile aşiret ağasına kurbanlık koyun olduğunu tescillerken, zincirleme ve devamlılık da sadece aşiret ağasının veya aşiret şeyhinin işine yarar. Biriken bilgi ve kültür ancak aşiretçiliği ve kan bağı verasetini ortadan kaldırır. Aslında büyük şehirlerde kan bağı ve aşiretçilik biterken, başka bir bela çocuklarımızın başına musallat olmaktadır şimdi… Musallat olan cep telefonlarıyla internet… Bugün çocuklarımızda yerinde kullanılmayan cep telefonu ve internet ile çocuklarımız çekirdekten devşirilmektedir. Ne bize, ne de kendilerine bağlı kalmaktadır… Bu konuda yağmur yağdıracak bulutlar kadar doluyum. Çocuklarımız çok erken değişti. Erken değişti derken, internet belasıyla birdenbire değişiverdiklerini gördük. Ve her çocuk değişim ve gelişimini sadece internet belasıyla hayatındaki güzellikleri hayal dünyasında yaşatmakta. Zaten çocuklar, çocukluklarıyla iyi niyet ve saflıklarıyla kötülükleri düşünmüyor. Çocuklar çocukken, hep de güzel şeyleri düşünürken, güzelin karşıtıyla karşılaşmıyor. İster istemez siyahla beyazın sınırları unutuluyor. Sadece hayal ve hayaller uçuruyor onları. Peki, şimdi aileler ezilmeden ve örselenmeden büyüyen çocuklarına hayatın zorluklarını nasıl anlatacak? Anlatamasa çocukları anlatamadıklarına feda mı edecek? İki kesim de zor durumdadır…