Tacettin DURMUŞ
Yazısında ‘Ay var bir güne değmez/ Gün var bin aya değer’ diyen Hacali Necefoğlu, “33 yıl önce 20 Ocak 1990’da acımasız Sovyet rejimi Azerbaycan halkına karşı önceden düşünülmüş ve planlaştırılmış gaddarcasına kıyım gerçekleştirdi.
Eli yalın insanlara karşı tarihte eşi görülmemiş cinayet türetildi. Devlet vatandaşlarına: çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara silah kaldırdı. Kutsal vatanları Karabağ’ın zorla ellerinden alınmasını sivil yolla protesto eden Azerbaycan halkını acımasızca cezalandırdı. Totaliter Bolşevik rejiminin halkımıza karşı hayata geçirdiği bu insanlık suçunun tarihi, içtimai ve siyasi kökenlerinin bütün yönleriyle araştırılması önemlidir.
1980’li yılların sonlarında Sovyet rejimi yaşam gücünü tamamen kaybetmişti. “Demokrasi havarisi” Mihail Gorbaçov ve şürekası rejimin ömrünü uzatmak için yollar arıyorlardı. “Glasnost” ve “Perestroyka” siyaseti, Sovyetler Birliği sınırlarını korumakla sosyo-politik ve ekonomik sistemini Batı için daha cazip hale getirme siyaseti, değişim ve dönüşüm siyaseti iflas etti.
20 Ocak faciasının etkenleri ne idi? Aslında bu facianın tarihin derinliklerine uzana çok sebepleri var.
“Perestroyka” onun gelişimini sadece hızlandırdı ve kaçınılmaz sonuca ulaştırdı. Genel olarak bu sebepleri sıralayabiliriz:
-Moskova’nın Sovyet imparatorluğunu, komünist sistemini ne bahasına olursa olsun koruma isteği;
-Merkezin Rusya Federasyonu dışındaki cumhuriyetlerde merkezi hakimiyeti ve marionet rejimleri kendince sağlamlaştırmak çabası;
-Sovyet yönetiminin Azerbaycan halkına karşı önyargılı siyaseti, demokrasi sloganlarıyla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne kastedilmesi;
-Moskova’nın her türlü yardımına güvenen Ermeni ayrılıkçı harekâtı ve Ermenistan’ın saldırganlığı;
-O zamanki Azerbaycan yönetiminin gayri-milli siyaseti ve halkla bütünleşememesi.
Tarihi, coğrafi ve siyasi anlamda 20 Ocak faciasının esas üç etkenini kaydedebiliriz: dini, bölgesel ve milli.
Din etkenini yabana atamayız. Gorbaçov’un, toprak iddialarında Ermenileri desteklemesindeki esas sebeplerden biri de Azerbaycanlıların Müslüman olmalarıdır. Olaylar öncesi Gorbaçov Azerbaycanlıların İslam devleti kurmak istediklerini fitnekarcasına beyan etmişti. Her ne kadar Sovyet sistemi ateist ideolojiye dayansa da Sovyet yönetiminin milli siyaseti İslam’a itikat eden ahaliye karşı ayrımcılık üzerinde kurulmuştu. Müslümanların yaşadıkları cumhuriyetlerin temsilcilerini merkezi yönetimden uzak tutmağa çalışılıyordu. Mesela, Politbüro’nun tarihinde üç Müslüman üye olmuştur: Nurittin Muhittinov (1957-1961), Dinmuhammed Kunayev (1971-1987) ve Haydar Aliyev (1982-1987). Nurittin Muhittinov’u Khruşşov 1961’de karşı geldiği için görevden almıştı. 1987’de ise Gorbaçov önce Dinmuhammed Kunayev’i, sonra da kendine rakip gördüğü Haydar Aliyev’i istifaya zorlamıştı.
20 Ocak faciasının ikinci etkeni bölgeseldir, Kafkas amilidir. Yani Rusya’nın bölgede tarihi çıkarları ile ilgilidir. Bu facianın tarihi XIX. Yüzyılın başlangıcına gidiyor. 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay mukaveleleri ile yüzyıllar boyunca Türklerin yaşadıkları topraklara, Nahçıvan’a, İrevan’a ve Karabağ’a Rusya İmparatorluğu tarafından Ermenilerin kitlelerle göçürülmesi ile başlıyor bu facia. 1905 ve 1918’de Rusların himayesinde Ermenilerin yaptıkları Müslüman katliamları ile Sovyet döneminde de Müslümanların Sovyet Ermenistan’ı topraklarından, kendi ata-baba yurtlarında çıkarılması ile devam ediyordu.
Nihayetinde XX. yüzyılın sonunda Gorbaçov yakın çevresi ile birlikte, hem Ermenilerin toprak taleplerinin temini, hem de Azerbaycan Türklerinin seslerinin boğulması amacıyla onların yaşadıkları toprakların azaltılması siyasetini yürüttüğü için Ermenilerin, Sovyetler Birliği Anayasası’na aykırı olarak, Dağlık Karabağ Muhtar Vilayetini Ermenistan’a birleştirmek kararına müdahale etmedi.
20 Ocak faciasının esas etkenlerinden biri de milli etkendir. Sovyet yöneticilerinin siyasetleri ve düşünce sistemleri Türklere nefret üzerinde kurulduğunu görüyoruz. Bu onlara mirasçısı oldukları Rusya imparatorluğundan geçmiştir. Sovyet rejimi her zaman Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türklerinin etnik yakınlığına kuşku ile yanaşmışlar. Bunda dolayıdır ki, XX. yüzyılın 20’li, 30’lu yıllarında Azerbaycan’ın birçok önemli bilim adamları, sanatçıları, yazarları, siyasi hadimleri Pantürkizmle suçlanılmış ve mahvedilmişler. Azerbaycan ile Türkiye arasında her türlü ünsiyet ve ilişkileri kesmek için yapabildikleri her şeyi yapıyorlardı. Hatta Azerbaycan’dan sonra Türkiye de Latin alfabesine geçtiği için iki yıl geçmeden Azerbaycan’da alfabeyi Kiril alfabesine değiştiler.
20 Ocak Bakü olayları Sovyetler Birliği yönetiminin Türk cumhuriyetlerine yönelik siyasetinin saklı olan taraflarını da açığa çıkardı. İkinci Dünya savaşı yıllarında Stalin Karaçay, Kırım, Ahıska Türklerini tümüyle göç ettirmişti. “Perestroyka” yıllarında fitne çıkararak Orta Asya’da Ahıska Türklerine karşı saldırılar organize edildi, Kazaklar milliyetçe Rus’u yönetici olarak kabul etmek istemediklerinde onlara karşı gaddarcasına baskı uygulandı. Gorbaçov’un “yolsuzluk operasyonu” adı altında Ermeni milletinden olan savcı Gdılyan’ı Özbekistan’a göndererek Özbek halkını karalama kampanyası unutulmamıştır. Gorbaçov’un amacı Türk cumhuriyetlerinde nüfuzlu ve saygın yöneticileri değiştirerek, onların halklarını başsız koymaktı. 1990 öncesi Haydar Aliyev’e karşı başlattığı karalama kampanyasının ve soruşturma için Bakü’ye savcılar göndermesinin altında da bu amaç yatıyordu.
Ama o, İlahi takdirle, amacına ulaşmadı. 20 Ocak 1990’da Azerbaycan halkı yüzyıllar boyu kalbinde yaşattığı özgürlük ve istiklal isteğinden vazgeçmeyeceğini, bu kutsal hedef uğrunda canından bele geçmeğe hazır olduğunu bütün dünyaya nümayiş ettirdi.
Haydar Aliyev 20 Ocak olaylarına siyasi kıymet verirken demiştir: “XX. yüzyıl tarihinde totalitarizmin türettiği en kanlı terör eylemlerinden biri olan 20 Ocak Faciası’nda Azerbaycan halkına karşı gerçekleştirilmiş cinayet aslında beşeriyete, hümanizme, insanlığa karşı hayata geçirilmiş dehşetli bir ameldir. Bu cinayeti işleyenler şimdiye kadar cezalarını almamışlar. Halkımız emindir ki, suçlular tarih, beşeriyet, öylece Azerbaycan halkı karşısında cevap vermeli olacaklar”.
Her 20 Ocak geldiğinde gözlerimin önüne 1990 yılının soğuk Ocak gününde şehitlerin defin töreninde giderken yol boyu dizilen karanfiller gözlerimin önüne gelir, kulaklarımda Mehmet Aslan’ın mısraları sesleniyor:
Karanfil şehit kanı,
Ağla, karanfil, ağla!
Ağla, inlet meydanı,
Ağla, karanfil, ağla!..
Bu günahsız kanlara,
Bu didilmiş canlara,
Bu cansız civanlara,
Ağla, karanfil, ağla!
O günler Azerbaycan’ın içinde bulunduğu durum içler acısıydı. Bakü caddelerinde kanlar sel gibi akarken “Uygar Batı” Gorbaçov’u destekliyordu. Birçok devlet “Sovyetlerin iç işlerine karışmıyoruz” derken, Azerbaycan halkının faciasına tepki yene de Türkiye’deki canı bir, kanı bir kardeşlerinden gelmişti. O acılı günlerde dünyadan tecrit olunduğumuz için bunlardan haberimiz yoktu. On ay sonra Erzurum’a geldiğimde Hasan Sağındık’ın ifasında “Ağla, Karanfil” şarkısını dinlerken Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını iyice anladım. 1990 yılının o heyecanlı günlerinde Ankara ve İstanbul’da olduğu gibi Kars ve ilçelerinde de halkın caddelere çıkarak Azerbaycan’daki bacı ve kardeşlerine yapılan zulmü lanetlediklerini duydum.
Bugün de Karslı hemşehirlilerimizle birlikte, gençlerimizle birlikte vatanın özgürlüğü ve istiklali uğrunda canlarından geçmiş Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını ihtiramla yad ediyoruz. Bugünün Azerbaycan genci için büyük anlamı var.
-20 Ocak günü Azerbaycan Türkünün menfur Rus şovenistlerine, onların Ermeni maşalarına karşı direniş, mücadele günüdür!
-20 Ocak günü son 200 yılda parçalanmağa ve işgale maruz kalan Azerbaycan Türkünün haykıran sesidir!
-20 Ocak günü Kuzey Azerbaycan’da yeniden bağımsızlığın esasının koyulduğu gündür!
-20 Ocak günü Azerbaycan'ın istiklal yolunun ilk şehitlik zirvesidir!
-20 Ocak günü şeref günüdür; gurur duyulup, dünyaya kahramanlık örneği takdim olunacak bir gündür!
-20 Ocak gününü iftihar hissi ile yad etmek lazımdır. Çünkü o, “kara” değil, kızıl harflerle yazılan tarihimizdir!
Bu tarihten ders alan Azerbaycan gençleri 30 yıl sonra kanları bahasına topraklarımızı düşman işgalinden kurtararak, şanlı bayraklarımızı Karabağ’ın kalbi Şuşa kalesinde dalgalandırdılar.
Yıllar geçecek, nesiller değişecek, lakin istiklalimiz ve mukaddes toprağımız uğrunda canlarını feda eden vatan evlatlarının hatırası yüreklerde ebediyen yaşayacaktır.” dedi.
Yazısında ‘Ay var bir güne değmez/ Gün var bin aya değer’ diyen Hacali Necefoğlu, “33 yıl önce 20 Ocak 1990’da acımasız Sovyet rejimi Azerbaycan halkına karşı önceden düşünülmüş ve planlaştırılmış gaddarcasına kıyım gerçekleştirdi.
Eli yalın insanlara karşı tarihte eşi görülmemiş cinayet türetildi. Devlet vatandaşlarına: çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara silah kaldırdı. Kutsal vatanları Karabağ’ın zorla ellerinden alınmasını sivil yolla protesto eden Azerbaycan halkını acımasızca cezalandırdı. Totaliter Bolşevik rejiminin halkımıza karşı hayata geçirdiği bu insanlık suçunun tarihi, içtimai ve siyasi kökenlerinin bütün yönleriyle araştırılması önemlidir.
1980’li yılların sonlarında Sovyet rejimi yaşam gücünü tamamen kaybetmişti. “Demokrasi havarisi” Mihail Gorbaçov ve şürekası rejimin ömrünü uzatmak için yollar arıyorlardı. “Glasnost” ve “Perestroyka” siyaseti, Sovyetler Birliği sınırlarını korumakla sosyo-politik ve ekonomik sistemini Batı için daha cazip hale getirme siyaseti, değişim ve dönüşüm siyaseti iflas etti.
20 Ocak faciasının etkenleri ne idi? Aslında bu facianın tarihin derinliklerine uzana çok sebepleri var.
“Perestroyka” onun gelişimini sadece hızlandırdı ve kaçınılmaz sonuca ulaştırdı. Genel olarak bu sebepleri sıralayabiliriz:
-Moskova’nın Sovyet imparatorluğunu, komünist sistemini ne bahasına olursa olsun koruma isteği;
-Merkezin Rusya Federasyonu dışındaki cumhuriyetlerde merkezi hakimiyeti ve marionet rejimleri kendince sağlamlaştırmak çabası;
-Sovyet yönetiminin Azerbaycan halkına karşı önyargılı siyaseti, demokrasi sloganlarıyla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne kastedilmesi;
-Moskova’nın her türlü yardımına güvenen Ermeni ayrılıkçı harekâtı ve Ermenistan’ın saldırganlığı;
-O zamanki Azerbaycan yönetiminin gayri-milli siyaseti ve halkla bütünleşememesi.
Tarihi, coğrafi ve siyasi anlamda 20 Ocak faciasının esas üç etkenini kaydedebiliriz: dini, bölgesel ve milli.
Din etkenini yabana atamayız. Gorbaçov’un, toprak iddialarında Ermenileri desteklemesindeki esas sebeplerden biri de Azerbaycanlıların Müslüman olmalarıdır. Olaylar öncesi Gorbaçov Azerbaycanlıların İslam devleti kurmak istediklerini fitnekarcasına beyan etmişti. Her ne kadar Sovyet sistemi ateist ideolojiye dayansa da Sovyet yönetiminin milli siyaseti İslam’a itikat eden ahaliye karşı ayrımcılık üzerinde kurulmuştu. Müslümanların yaşadıkları cumhuriyetlerin temsilcilerini merkezi yönetimden uzak tutmağa çalışılıyordu. Mesela, Politbüro’nun tarihinde üç Müslüman üye olmuştur: Nurittin Muhittinov (1957-1961), Dinmuhammed Kunayev (1971-1987) ve Haydar Aliyev (1982-1987). Nurittin Muhittinov’u Khruşşov 1961’de karşı geldiği için görevden almıştı. 1987’de ise Gorbaçov önce Dinmuhammed Kunayev’i, sonra da kendine rakip gördüğü Haydar Aliyev’i istifaya zorlamıştı.
20 Ocak faciasının ikinci etkeni bölgeseldir, Kafkas amilidir. Yani Rusya’nın bölgede tarihi çıkarları ile ilgilidir. Bu facianın tarihi XIX. Yüzyılın başlangıcına gidiyor. 1813 Gülistan ve 1828 Türkmençay mukaveleleri ile yüzyıllar boyunca Türklerin yaşadıkları topraklara, Nahçıvan’a, İrevan’a ve Karabağ’a Rusya İmparatorluğu tarafından Ermenilerin kitlelerle göçürülmesi ile başlıyor bu facia. 1905 ve 1918’de Rusların himayesinde Ermenilerin yaptıkları Müslüman katliamları ile Sovyet döneminde de Müslümanların Sovyet Ermenistan’ı topraklarından, kendi ata-baba yurtlarında çıkarılması ile devam ediyordu.
Nihayetinde XX. yüzyılın sonunda Gorbaçov yakın çevresi ile birlikte, hem Ermenilerin toprak taleplerinin temini, hem de Azerbaycan Türklerinin seslerinin boğulması amacıyla onların yaşadıkları toprakların azaltılması siyasetini yürüttüğü için Ermenilerin, Sovyetler Birliği Anayasası’na aykırı olarak, Dağlık Karabağ Muhtar Vilayetini Ermenistan’a birleştirmek kararına müdahale etmedi.
20 Ocak faciasının esas etkenlerinden biri de milli etkendir. Sovyet yöneticilerinin siyasetleri ve düşünce sistemleri Türklere nefret üzerinde kurulduğunu görüyoruz. Bu onlara mirasçısı oldukları Rusya imparatorluğundan geçmiştir. Sovyet rejimi her zaman Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türklerinin etnik yakınlığına kuşku ile yanaşmışlar. Bunda dolayıdır ki, XX. yüzyılın 20’li, 30’lu yıllarında Azerbaycan’ın birçok önemli bilim adamları, sanatçıları, yazarları, siyasi hadimleri Pantürkizmle suçlanılmış ve mahvedilmişler. Azerbaycan ile Türkiye arasında her türlü ünsiyet ve ilişkileri kesmek için yapabildikleri her şeyi yapıyorlardı. Hatta Azerbaycan’dan sonra Türkiye de Latin alfabesine geçtiği için iki yıl geçmeden Azerbaycan’da alfabeyi Kiril alfabesine değiştiler.
20 Ocak Bakü olayları Sovyetler Birliği yönetiminin Türk cumhuriyetlerine yönelik siyasetinin saklı olan taraflarını da açığa çıkardı. İkinci Dünya savaşı yıllarında Stalin Karaçay, Kırım, Ahıska Türklerini tümüyle göç ettirmişti. “Perestroyka” yıllarında fitne çıkararak Orta Asya’da Ahıska Türklerine karşı saldırılar organize edildi, Kazaklar milliyetçe Rus’u yönetici olarak kabul etmek istemediklerinde onlara karşı gaddarcasına baskı uygulandı. Gorbaçov’un “yolsuzluk operasyonu” adı altında Ermeni milletinden olan savcı Gdılyan’ı Özbekistan’a göndererek Özbek halkını karalama kampanyası unutulmamıştır. Gorbaçov’un amacı Türk cumhuriyetlerinde nüfuzlu ve saygın yöneticileri değiştirerek, onların halklarını başsız koymaktı. 1990 öncesi Haydar Aliyev’e karşı başlattığı karalama kampanyasının ve soruşturma için Bakü’ye savcılar göndermesinin altında da bu amaç yatıyordu.
Ama o, İlahi takdirle, amacına ulaşmadı. 20 Ocak 1990’da Azerbaycan halkı yüzyıllar boyu kalbinde yaşattığı özgürlük ve istiklal isteğinden vazgeçmeyeceğini, bu kutsal hedef uğrunda canından bele geçmeğe hazır olduğunu bütün dünyaya nümayiş ettirdi.
Haydar Aliyev 20 Ocak olaylarına siyasi kıymet verirken demiştir: “XX. yüzyıl tarihinde totalitarizmin türettiği en kanlı terör eylemlerinden biri olan 20 Ocak Faciası’nda Azerbaycan halkına karşı gerçekleştirilmiş cinayet aslında beşeriyete, hümanizme, insanlığa karşı hayata geçirilmiş dehşetli bir ameldir. Bu cinayeti işleyenler şimdiye kadar cezalarını almamışlar. Halkımız emindir ki, suçlular tarih, beşeriyet, öylece Azerbaycan halkı karşısında cevap vermeli olacaklar”.
Her 20 Ocak geldiğinde gözlerimin önüne 1990 yılının soğuk Ocak gününde şehitlerin defin töreninde giderken yol boyu dizilen karanfiller gözlerimin önüne gelir, kulaklarımda Mehmet Aslan’ın mısraları sesleniyor:
Karanfil şehit kanı,
Ağla, karanfil, ağla!
Ağla, inlet meydanı,
Ağla, karanfil, ağla!..
Bu günahsız kanlara,
Bu didilmiş canlara,
Bu cansız civanlara,
Ağla, karanfil, ağla!
O günler Azerbaycan’ın içinde bulunduğu durum içler acısıydı. Bakü caddelerinde kanlar sel gibi akarken “Uygar Batı” Gorbaçov’u destekliyordu. Birçok devlet “Sovyetlerin iç işlerine karışmıyoruz” derken, Azerbaycan halkının faciasına tepki yene de Türkiye’deki canı bir, kanı bir kardeşlerinden gelmişti. O acılı günlerde dünyadan tecrit olunduğumuz için bunlardan haberimiz yoktu. On ay sonra Erzurum’a geldiğimde Hasan Sağındık’ın ifasında “Ağla, Karanfil” şarkısını dinlerken Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını iyice anladım. 1990 yılının o heyecanlı günlerinde Ankara ve İstanbul’da olduğu gibi Kars ve ilçelerinde de halkın caddelere çıkarak Azerbaycan’daki bacı ve kardeşlerine yapılan zulmü lanetlediklerini duydum.
Bugün de Karslı hemşehirlilerimizle birlikte, gençlerimizle birlikte vatanın özgürlüğü ve istiklali uğrunda canlarından geçmiş Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını ihtiramla yad ediyoruz. Bugünün Azerbaycan genci için büyük anlamı var.
-20 Ocak günü Azerbaycan Türkünün menfur Rus şovenistlerine, onların Ermeni maşalarına karşı direniş, mücadele günüdür!
-20 Ocak günü son 200 yılda parçalanmağa ve işgale maruz kalan Azerbaycan Türkünün haykıran sesidir!
-20 Ocak günü Kuzey Azerbaycan’da yeniden bağımsızlığın esasının koyulduğu gündür!
-20 Ocak günü Azerbaycan'ın istiklal yolunun ilk şehitlik zirvesidir!
-20 Ocak günü şeref günüdür; gurur duyulup, dünyaya kahramanlık örneği takdim olunacak bir gündür!
-20 Ocak gününü iftihar hissi ile yad etmek lazımdır. Çünkü o, “kara” değil, kızıl harflerle yazılan tarihimizdir!
Bu tarihten ders alan Azerbaycan gençleri 30 yıl sonra kanları bahasına topraklarımızı düşman işgalinden kurtararak, şanlı bayraklarımızı Karabağ’ın kalbi Şuşa kalesinde dalgalandırdılar.
Yıllar geçecek, nesiller değişecek, lakin istiklalimiz ve mukaddes toprağımız uğrunda canlarını feda eden vatan evlatlarının hatırası yüreklerde ebediyen yaşayacaktır.” dedi.