İhtiyaçlar çoğaldı. Çoğalan ihtiyaçlarla beraber yoksulluk da arttı. Yoksulluk bir felakettir. Çemberinde insanlar bayağılaşıyor ve hayat cazibesini kaybediyor. Yoksulluk, güzellikleri uzaklaştırıp hayatı çirkinleştiriyor. Bugünkü şartlarda artan ihtiyaçlarla yoksulluk sefaletin çekilmez fırtınalı iklimlerin mevsimi... Eskiden şehirlerin kenar mahalleleriyle köylerde mevsimler biraz daha vicdanlı ve insaflıydı. Şimdi ise: Gecekondu ve köylerde insanlar internet ve cep telefonlarıyla büyük şehirlerden bile bir iki adım önde… Daha doğrusu insanlar arası farklar kalmıyor ve hepsi birbirine benziyor. Benzese de benzeyenler birbirine küskün ve birbirini tanımaz halde... Kucaklarda tek değer kaldı: kıskançlık ve sevgisizlik… Ve kıskançlık sonrası sevgiyi kaybetme korkusu tuzu biberi olmakta… Tuzluluk deli gömleği gibi sırtta gittikçe kalınlaşmakta... Deli gömleği insafsız ve acımasız korkuları doğurmaktadır... Ve hayat bir avuç insanın korkutan şarkıların nağmeleriyle çalkalanıp dursun... Aslında insanın kıskançlığa özenmesi çaresizliğinden… Toplumda en fazla da sosyete insanları sevmeme çaresizliği içinde… İnsanların çaresizliği; sosyetenin beslediği köpeklerin sevgisinde toplandı… Gökdelenlerin arasında dolaştırılan köpeklerle dağılmayan bulutlar... Bulutlar rahmet değil, Avrupalıların insan nefretinin çirkefiyle beraber yağışsız... Köpek beslemek bize Batı’dan geçen insanları sevmeme mirası… Zaten Batı’dan aldıklarımız yağmur getirmeyen bulutlar gibi hep şifasız ve insafsız... İlaç ve şifa kaybedilen acıma duygularıyla evlerin içinde unutulmakta... Köpek sevgisiyle unutulan insanlık endişeleri artıran... Endişe ederken, korku kuduruyor. Beni de korkutan şüphelerim.... Çok şükür ki şüphelerim iğneleyerek ve kahrederek gerçekleri arayışa geçiyor. Rahatsız edici arayışlar başkalarının da gerçekleri... Gerçekleri arayış bende kalple aklı birleştirmeye davet etmekte… Şüphe ile bulduğum doğrularla anlıyorum ki kalbimle beynim antlaşmaya varıyor. O zaman sohbetler canlı, eğlenceler tatlı ve insanların ne denli anlaşabildiklerini anlıyorum. Haysiyet anlaşılmadan körü körüne başkalarına benzemek mi? Yıllarım bu çalışmanın özlemiyle geçti. Gönül olarak bendim ve kafa olarak kendim idim. Şüphe sonucu yalancı büyücüler dünyamı kuşatmıyor artık. Ve beni aldatmayan tek gerçeğim bu oluyor. Şüphelerim, pınarların sularından daha riyasız iken, gerçekten yalana ihtiyacım yok. Gerçekleri bulmak için şüphe adeta çocuğum oluyor. Şüphe ederek bulduğum yeni çocuklar düşünmeden büyüttüğüm eski çocuklarıma layık olamıyor. Dikkat ettiğim tek nokta; “şüphelerim bende gizli kalsın” demiyorum, tam tersine onları bütün gerçeklerim gibi açıklamak ve başkalarına aktarmak istiyorum. Ben onları açıklamaya mecburum. Mecburiyetim şüpheleri hayatımdaki herkese emanet etmeliyim. Emanet ettiklerime karşılık vermeleri için görevler yüklüyorum. Bocalamadan, ezilmeden karşı karşıya kalacağımız imtihanın içine giriyoruz. Adeta mükemmel olmamız ve olgunlaşmamız için kaderin bize bahşedeceği zamanı birbirimize sunuyoruz. Ve geleceği bütün hazzıyla, bütün aleviyle diri kalmak için mücadelemizle karşı karşıya yaşıyoruz. İyi tarafı her şüphe gerçeklerime bağlamakta beni... Bağlanmak hoşuma gitmekte... Şüpheler beynimi kemirse de kemirme sonunda bulduğum sonuçlar beni diriltiyor. Sonuç menfi veya müspet; benim için ikisi de sevinç çığlığı... Çılgınlığımla uyanıyor ve coşkusuyla ayakta kalıyorum. Yıllarca, hatta bir ömür boyu onlarla yaşamak... Ben gerçeklerimle baş başa kalırken, şüphe etmeden körü körüne inanlara acıyorum. Yıllarca toplumla iki zıt kutbun arasında ancak bu şekilde doğrularıma kavuşuyorum. Ve dışarıdaki kurbanlıklar sadece acıdıklarım oluyor. Tabi ki dışarıdakilerde hep aradıklarım vardı: Kapıda beklettiklerimi sınıflandırıyorum: Şüphe ederek gerçekleri bulanlar ve koyun gibi kabullenenler. İki grup, beni ne kadar anlıyorlar diye sormasam da anladıklarımı muhakkak bulurum. Her kapıyı açtığımda bahtiyarlar gibi “Bana gül bahçesinden” gül desteleriyle karşılık verirler. Düşünmek veya düşünmemek her gerçeğin ayrı klişesi... Klişeler olumlu veya olumsuz her parçası birbiriyle karşılaşır. Nihayet bu dünyanın gerçekleri şüpheler sonrasından ibaret.. Hayatımız da şüpheler içinde, kendimizi bulduğumuz kadar oluyor zaten...
KÖŞE YAZISI
Yayınlanma: 18 Kasım 2021 - 13:04
Güncelleme: 18 Kasım 2021 - 13:08
ACILI YOKSULLAR VE ŞÜPHE
ACILI YOKSULLAR VE ŞÜPHE
KÖŞE YAZISI
18 Kasım 2021 - 13:04
Güncelleme: 18 Kasım 2021 - 13:08
İhtiyaçlar çoğaldı. Çoğalan ihtiyaçlarla beraber yoksulluk da arttı. Yoksulluk bir felakettir. Çemberinde insanlar bayağılaşıyor ve hayat cazibesini kaybediyor. Yoksulluk, güzellikleri uzaklaştırıp hayatı çirkinleştiriyor. Bugünkü şartlarda artan ihtiyaçlarla yoksulluk sefaletin çekilmez fırtınalı iklimlerin mevsimi... Eskiden şehirlerin kenar mahalleleriyle köylerde mevsimler biraz daha vicdanlı ve insaflıydı. Şimdi ise: Gecekondu ve köylerde insanlar internet ve cep telefonlarıyla büyük şehirlerden bile bir iki adım önde… Daha doğrusu insanlar arası farklar kalmıyor ve hepsi birbirine benziyor. Benzese de benzeyenler birbirine küskün ve birbirini tanımaz halde... Kucaklarda tek değer kaldı: kıskançlık ve sevgisizlik… Ve kıskançlık sonrası sevgiyi kaybetme korkusu tuzu biberi olmakta… Tuzluluk deli gömleği gibi sırtta gittikçe kalınlaşmakta... Deli gömleği insafsız ve acımasız korkuları doğurmaktadır... Ve hayat bir avuç insanın korkutan şarkıların nağmeleriyle çalkalanıp dursun... Aslında insanın kıskançlığa özenmesi çaresizliğinden… Toplumda en fazla da sosyete insanları sevmeme çaresizliği içinde… İnsanların çaresizliği; sosyetenin beslediği köpeklerin sevgisinde toplandı… Gökdelenlerin arasında dolaştırılan köpeklerle dağılmayan bulutlar... Bulutlar rahmet değil, Avrupalıların insan nefretinin çirkefiyle beraber yağışsız... Köpek beslemek bize Batı’dan geçen insanları sevmeme mirası… Zaten Batı’dan aldıklarımız yağmur getirmeyen bulutlar gibi hep şifasız ve insafsız... İlaç ve şifa kaybedilen acıma duygularıyla evlerin içinde unutulmakta... Köpek sevgisiyle unutulan insanlık endişeleri artıran... Endişe ederken, korku kuduruyor. Beni de korkutan şüphelerim.... Çok şükür ki şüphelerim iğneleyerek ve kahrederek gerçekleri arayışa geçiyor. Rahatsız edici arayışlar başkalarının da gerçekleri... Gerçekleri arayış bende kalple aklı birleştirmeye davet etmekte… Şüphe ile bulduğum doğrularla anlıyorum ki kalbimle beynim antlaşmaya varıyor. O zaman sohbetler canlı, eğlenceler tatlı ve insanların ne denli anlaşabildiklerini anlıyorum. Haysiyet anlaşılmadan körü körüne başkalarına benzemek mi? Yıllarım bu çalışmanın özlemiyle geçti. Gönül olarak bendim ve kafa olarak kendim idim. Şüphe sonucu yalancı büyücüler dünyamı kuşatmıyor artık. Ve beni aldatmayan tek gerçeğim bu oluyor. Şüphelerim, pınarların sularından daha riyasız iken, gerçekten yalana ihtiyacım yok. Gerçekleri bulmak için şüphe adeta çocuğum oluyor. Şüphe ederek bulduğum yeni çocuklar düşünmeden büyüttüğüm eski çocuklarıma layık olamıyor. Dikkat ettiğim tek nokta; “şüphelerim bende gizli kalsın” demiyorum, tam tersine onları bütün gerçeklerim gibi açıklamak ve başkalarına aktarmak istiyorum. Ben onları açıklamaya mecburum. Mecburiyetim şüpheleri hayatımdaki herkese emanet etmeliyim. Emanet ettiklerime karşılık vermeleri için görevler yüklüyorum. Bocalamadan, ezilmeden karşı karşıya kalacağımız imtihanın içine giriyoruz. Adeta mükemmel olmamız ve olgunlaşmamız için kaderin bize bahşedeceği zamanı birbirimize sunuyoruz. Ve geleceği bütün hazzıyla, bütün aleviyle diri kalmak için mücadelemizle karşı karşıya yaşıyoruz. İyi tarafı her şüphe gerçeklerime bağlamakta beni... Bağlanmak hoşuma gitmekte... Şüpheler beynimi kemirse de kemirme sonunda bulduğum sonuçlar beni diriltiyor. Sonuç menfi veya müspet; benim için ikisi de sevinç çığlığı... Çılgınlığımla uyanıyor ve coşkusuyla ayakta kalıyorum. Yıllarca, hatta bir ömür boyu onlarla yaşamak... Ben gerçeklerimle baş başa kalırken, şüphe etmeden körü körüne inanlara acıyorum. Yıllarca toplumla iki zıt kutbun arasında ancak bu şekilde doğrularıma kavuşuyorum. Ve dışarıdaki kurbanlıklar sadece acıdıklarım oluyor. Tabi ki dışarıdakilerde hep aradıklarım vardı: Kapıda beklettiklerimi sınıflandırıyorum: Şüphe ederek gerçekleri bulanlar ve koyun gibi kabullenenler. İki grup, beni ne kadar anlıyorlar diye sormasam da anladıklarımı muhakkak bulurum. Her kapıyı açtığımda bahtiyarlar gibi “Bana gül bahçesinden” gül desteleriyle karşılık verirler. Düşünmek veya düşünmemek her gerçeğin ayrı klişesi... Klişeler olumlu veya olumsuz her parçası birbiriyle karşılaşır. Nihayet bu dünyanın gerçekleri şüpheler sonrasından ibaret.. Hayatımız da şüpheler içinde, kendimizi bulduğumuz kadar oluyor zaten...
İlginizi Çekebilir