Kars DOLUNAY Derneği Engelliler Birim Başkanı Faruk OCAK yazdı:
İnsanlığımız zenginler fazla olan malı mülkü fakirler için vakıf edermiş… Ve zenginlerle fakirler birbirinden faydalanırken, vakıflar birlik ve beraberliğin çimentosu olurmuş… Bizden başka herhangi bir sistemde bu birlik ve beraberlik yokmuş… Tabi ki birlik ve beraberliğin çimentosu insanlık için ayaklanan vakıflar… Yabancılar birlik ve beraberliğimize karşı şaşırırmış. Şimdi de biz şaşırmışız çünkü haram para kazanan para babaları sadece makam ve mevkiler karşısında saygı görmekte... İster fahişe ticareti yapsın, isterse faiz babası olsun para kazanıyorsa saygı görmektedir. Kim kimin ciğerini sökmüş önemli değil, her türlüsünde haramzade baş tacı. Fakir vatandaşlar şaşkın. Çünkü hakkını arayan adli makamlar kayıplarda… Adil olmayan yöneticiler çıldırdı, toplumsa şaşırdı… Çünkü parayı şahsiyetin önüne koyanlar ayakta, fakir fukara cinnet çukurunda… Evet yönetici vardır, vatandaşına hizmet eder. Yönetici de vardır vatandaşı yolmak için köşe başında yolunu beklermiş. Kimi de vatandaşını toplumun en şerefsiz bireyi yaparmış. Adeta vatandaşına kenef süpürtmekten zevk alırmış. Bugün zevk peşindeki yöneticiler vatandaşın hizmetinde değil, vatandaş da devletin emrinde değil. Yönetici zorba ve vatandaş da zorlanan ve coplanan... Fakir fukara vatandaş neyi anlayacak ve neyi anlatacak? Aç kalan vatandaş sesini yükseltmek istedikçe zorbalar gırtlağına sarılmaktadır. Gırtlağından tutulan vatandaş da tabii ki zorba karşısında korkacak ve sesini de çıkarmayacaktır. Sesiz sedasız vatandaşın, korkudan konuşacak hali mi olacaktır? Zorbalıkla bin bir kalıba bürünen yönetici bir de vatandaşı teselli etmeye çalışıyormuş. Neyin tesellisi bu? Bu teselli, kendi vatandaşını en pespaye, ve sesiz sedasız bırakmanın tesellidir... Toplumda zorbalıkla vatandaşını mazlum bırakanlar vatandaşın halinden anlayamaz ki... Zorbalıkla, şerefsiz ve hödük insan kümeleri, kötü eseri olarak tarihe damga vuracaktır. Habis yöneticisinin suratına mürekkep hokkasını fırlatacak cesur yazarlar nerede? Belki vatandaşın sırtına basıp ikbale ve zirveler tırmanır ama fıçısında yaşayan Romen Diyojen’in İskender’e söylediği azarlamanın kahrını çekmek zorunda kalır. Peki ya Nuşirevan? Nuşirevan’ın adaleti yaşamıyor mu? Nuşirevan’ın adaleti kendi çocuğunu bile vatandaşlarına feda ederken, adalet timsali Hz. Ömer’e bile unutamayacağı bir adalet dersi vermiştir. Başka bir örnek ise; Nuşirevan bir av yerinde etrafındakilerle kebap yapacaklarmış fakat tuz yokmuş. Bir parça tuz getirtmek için uşaklarından birini köye göndermiş. Uşağı göndermeden önce tuzu para ile al diye sıkı sıkıya tembih etmiş. Bunu gören veziriyle birlikte yanındakiler: “Bir parça tuz da parayla mı alınır.” Diye söylenmişler. Nuşirevan ise: zulmün esası, önceleri dünyada az imiş, sonra her gelen bir parça arttırmakla bugünkü derecesini buldurmuştur.” Derken, yanındakiler dudaklarını ısırmışlardır. Bu örneği takviye edecek Doğu’nun örneklerinden biri de Şirazi’nin söylediklerinde açıkça görülmektedir. Şirazi: Eğer kral vatandaşından bir yumurtayı zorbalıkla alırsa, etrafındakiler köylünün tavuklarının topunu talan eder. Bu örnekler gibi ders alacağımız binlerce Doğu’nun hikayeleri vardır. Hikayelerde görülüyor ki kendimizi zorbalara feda etmişiz. Hayatımızı feda ederken, belki yardım ve biraz imtiyaz hakkı bulabileceğimizi sandık ama zındık şahsiyet ve şerefimizi azaltırken, kendi zenginliğin ihtirasını artırırmış. Meğerse kaderimizi kendi ellerimizle teslim etmişiz.
İnsanlığımız zenginler fazla olan malı mülkü fakirler için vakıf edermiş… Ve zenginlerle fakirler birbirinden faydalanırken, vakıflar birlik ve beraberliğin çimentosu olurmuş… Bizden başka herhangi bir sistemde bu birlik ve beraberlik yokmuş… Tabi ki birlik ve beraberliğin çimentosu insanlık için ayaklanan vakıflar… Yabancılar birlik ve beraberliğimize karşı şaşırırmış. Şimdi de biz şaşırmışız çünkü haram para kazanan para babaları sadece makam ve mevkiler karşısında saygı görmekte... İster fahişe ticareti yapsın, isterse faiz babası olsun para kazanıyorsa saygı görmektedir. Kim kimin ciğerini sökmüş önemli değil, her türlüsünde haramzade baş tacı. Fakir vatandaşlar şaşkın. Çünkü hakkını arayan adli makamlar kayıplarda… Adil olmayan yöneticiler çıldırdı, toplumsa şaşırdı… Çünkü parayı şahsiyetin önüne koyanlar ayakta, fakir fukara cinnet çukurunda… Evet yönetici vardır, vatandaşına hizmet eder. Yönetici de vardır vatandaşı yolmak için köşe başında yolunu beklermiş. Kimi de vatandaşını toplumun en şerefsiz bireyi yaparmış. Adeta vatandaşına kenef süpürtmekten zevk alırmış. Bugün zevk peşindeki yöneticiler vatandaşın hizmetinde değil, vatandaş da devletin emrinde değil. Yönetici zorba ve vatandaş da zorlanan ve coplanan... Fakir fukara vatandaş neyi anlayacak ve neyi anlatacak? Aç kalan vatandaş sesini yükseltmek istedikçe zorbalar gırtlağına sarılmaktadır. Gırtlağından tutulan vatandaş da tabii ki zorba karşısında korkacak ve sesini de çıkarmayacaktır. Sesiz sedasız vatandaşın, korkudan konuşacak hali mi olacaktır? Zorbalıkla bin bir kalıba bürünen yönetici bir de vatandaşı teselli etmeye çalışıyormuş. Neyin tesellisi bu? Bu teselli, kendi vatandaşını en pespaye, ve sesiz sedasız bırakmanın tesellidir... Toplumda zorbalıkla vatandaşını mazlum bırakanlar vatandaşın halinden anlayamaz ki... Zorbalıkla, şerefsiz ve hödük insan kümeleri, kötü eseri olarak tarihe damga vuracaktır. Habis yöneticisinin suratına mürekkep hokkasını fırlatacak cesur yazarlar nerede? Belki vatandaşın sırtına basıp ikbale ve zirveler tırmanır ama fıçısında yaşayan Romen Diyojen’in İskender’e söylediği azarlamanın kahrını çekmek zorunda kalır. Peki ya Nuşirevan? Nuşirevan’ın adaleti yaşamıyor mu? Nuşirevan’ın adaleti kendi çocuğunu bile vatandaşlarına feda ederken, adalet timsali Hz. Ömer’e bile unutamayacağı bir adalet dersi vermiştir. Başka bir örnek ise; Nuşirevan bir av yerinde etrafındakilerle kebap yapacaklarmış fakat tuz yokmuş. Bir parça tuz getirtmek için uşaklarından birini köye göndermiş. Uşağı göndermeden önce tuzu para ile al diye sıkı sıkıya tembih etmiş. Bunu gören veziriyle birlikte yanındakiler: “Bir parça tuz da parayla mı alınır.” Diye söylenmişler. Nuşirevan ise: zulmün esası, önceleri dünyada az imiş, sonra her gelen bir parça arttırmakla bugünkü derecesini buldurmuştur.” Derken, yanındakiler dudaklarını ısırmışlardır. Bu örneği takviye edecek Doğu’nun örneklerinden biri de Şirazi’nin söylediklerinde açıkça görülmektedir. Şirazi: Eğer kral vatandaşından bir yumurtayı zorbalıkla alırsa, etrafındakiler köylünün tavuklarının topunu talan eder. Bu örnekler gibi ders alacağımız binlerce Doğu’nun hikayeleri vardır. Hikayelerde görülüyor ki kendimizi zorbalara feda etmişiz. Hayatımızı feda ederken, belki yardım ve biraz imtiyaz hakkı bulabileceğimizi sandık ama zındık şahsiyet ve şerefimizi azaltırken, kendi zenginliğin ihtirasını artırırmış. Meğerse kaderimizi kendi ellerimizle teslim etmişiz.